“GÜZEL KOKULU ŞARKILAR”
Funda Arar’ın ezbere söylediğiniz ne kadar güzel şarkısı varsa yüzde doksan sözleri Burcu Tatlıses imzası taşır. Alagül, Senden Öğrendim, Yak Gel, Camdan Kalp.. Bir yandan şarkılar paylaşmaya ve konserler vermeye devam ediyordu ama artık işin mutfak kısmını bırakıp sahnelere güzel kokulu albümüyle çıktı Burcu Tatlıses. Alternatif müziğin kalemiyle ağlatan ama yüzü hep gülen kadını ile albümünü ve hislerini konuştuk..

burcu tatlıses

Öncelikle müzikle nasıl tanıştığını falan sormayacağım ama her şeyden vazgeçip müziği hayatının merkezine koyma kararını nasıl aldın?
Bu kararı almakta diğer ihtimalleri deneyip, yaşamış olmak ve kendimi oralarda bir yerlere koyamamak durumu var. Mühendis olamam ben, anladım misal. Ben içine kendimden bir şey koyamadığım, kendi yaratımımla besleyemediğim bir şeyde yaşayamam. Mutlu olmayı aramalı herkes bence, düşük ihtimalli, zor bir durum bu ama herkese göre olasılığın daha yüksek olduğu bir şekil var. Kimi için dağlara tırmanmak mesela bu, kimi için bir şeyler öğretmek belki. Benim için olmayan bir şeyin Burcu halini vücuda getirmek. Müzik bu yolu açıverdi bana.

Aslında hep çok özel şarkılarla vardın aramızda. Sözler, şarkılar, internet kayıtları da vardı ama neden geç oldu albüm?
Şimdiymiş demek zamanı. Albüm yapmak çok zor bir durum değil, daha önce de gerçekleşebilirdi aslında ama benim için kendimi önce anlamak sonra da istediğim gibi anlatabilmek çok önemliydi. Fazla mükemmeliyetçiyim maalesef, maalesef diyorum çünkü her şeyi zorlaştırıyor bu durum bir yandan. Elinde bir şeyin tohumu vardır ama yağmur gelmezse, toprak içini açmazsa sana, gerçek halini bulamaz. Bu albüm kendi mevsiminin ağacı oldu. Bunun için beklenmesi gerekiyordu demek.

Hangi sözü nasıl yazacağını kaç tık alacağına göre düşünen ticarileşmiş müzik piyasası içinde biraz da o güzel şarkıları neden başkalarına verdin demek istiyorum..
Bilmem. Bunu düşünerek, hesaplayarak yapmadım ki. O şiirler, öyle güzel oldu, o müziklerle, o yorumcularla, o hikayelerin içinde. Hiçbirinde keşke ben diye düşünmedim.

Nasıl çıkıyor bu şarkılar? Yorumlarda sanki 60-70 yaşında biriymiş gibi yazıyor diyorlar 🙂 Mesela ilk şarkın Alagül’ün hikayesini paylaşır mısın bizimle?
İlk yazdığım şiirleri buluyorum bazen eski defterlerimde, tarihlerine bakıyorum, 15-16 yaşındaymışım ama ölümden söz ediyormuşum. Yalnızlığın ağırlığından, tükenmişlikten, vazgeçme ihtimallerinden, kocaman aşklardan, acılarından : ) Belli ki içimde başka biri daha var, ya benim eski ruhlarımdan birinin kalıntıları ya sonraki zamanlardan birinin öngörüleri, bilemiyorum. Tek bildiğim, bir şeyler düşüyor aklıma ve yazıyorum. Alagül bunu keşfettiğim bir şarkı. Bestesini bir dakikadan az dinleyip, sanki bin yıldır aklımda bekleyen sözcükler dile gelmiş gibi mırıldanmaya başlamıştım bir anda. Bir yandan da ben nereden hatırlıyorum bu sözleri diye geçiriyordum aklımdan. Yaşadığımı, yaşamadığımı, hayel ettiğimi, duyduğumu, gördüğümü yazıp söyleyiveriyorum işte. Yeter ki o yol bir şekilde açılıversin.

Bir röportajında her şey çok güzel geçti bu albüm sürecinde demişsin. Malum ilk albüm için hep “aceleye geldi”, “içime sinmedi” durumları olur. Albümü eline aldığın ilk an nasıl hissettin ve albümü sen nasıl değerlendiriyorsun merak ediyorum.
Her şeyin ilk anından son anına kadar her yerindeydim fazlasıyla. Şarkıları yazdım, düzenlemeleri an be an oluşurken izledim ve dahil oldum. Kayıtların her saniyesinde stüdyodaydım, fotoğraflar çekildi, kartonet tasarımında yine müdahildim. Tüm bunlardan dolayı belki de albümü elime aldığımda bende çok özel, havai fişekli, heyecan verici bir etki yaratmadı. Bir de şöyle bir durum var, her zaman daha iyisi olabileceği hissi hep bakidir içimde. O yüzden çok acımasız eleştiririm kendimi. Ne harika bir şey yaptım noktasına pek gelemem. Sanırım hayatımda ilk kez, bu albüm sonrası gönül rahatlığıyla dile getiriyorum bunu, en çok da kendime.

İki klip izledik bu albümden. İlk klibin aksine ikinci klip daha “arkadaşlarla takılıyorduk” havasında ve çok da tatlı olmuş. Klip konusunda ne düşünüyorsun?
Klip konusunu önemsiyorum. Görselin gücü yadsınamaz. Sinema ve müzik birbiriyle anlaştığında, büyüsünü hiç kaybetmeyecek bir an ve anı bırakıyor beynimizde. İnternet krallığı gücünü bunca büyütmeden önce, klipleri insanlara ulaştırabilmek için müzik kanallarından başka alternatifimiz yoktu ki oralarda yer almak da binbir türlü koşula bağlıydı (hala öyle). Misal, sizin var ettiğiniz müzikle ve kliple varlığını sürdüren müzik kanallarına para ödüyordunuz bir de klibinizi yayınlatmak için. Şimdilerde sosyal medya diye bir durum var neyse ki. Bu, bizi özgür kılıyor her anlamda. Hem insanlara ulaşma anlamında ama hem de üretim sürecinde. Bir yandan da daha çok farkedilmek için farklı olma zorunluluğunu getiriyor. Düşünmek zorunda bırakıyor yani. Enerjini yaptığın işi bir yerlerde görünür kılmak için harcamak yerine, özgün olmak için harcayabiliyorsun. Bir yandan da 11 şarkılık kocaman bir albümün bir ya da iki şarkısına klip çekip, diğerlerini yok saymak durumundansa, hepsinin filmini yapabiliyorsun işte. Ben olabildiğince çok video klip yapmak istiyorum “Güzel Kokuyorum” için.

Albümde bir cover, Baba Zula şarkısı var. Bir Sana Bir de Bana.. Başka bir ruha bürünmüş sanki şarkı. Yeni çalışmalarınız var mı cover konusunda? Ya da bir düet düşünüyor musun mesela?
Şu an planladığım bir şey yok. Yeni şarkılar yazmayı daha çok önemsiyorum. Çok sevip de keşke ben yazsaymışım dediğim bir şarkıyla karşılaşırsam düşünebilirim ama.

Çok naif, samimi, gerçek bir albüm bence “Güzel Kokuyorum”. Aslında çok kırılgan içi ama tıpkı senin gibi hep tebessüm ediyor sanki bir yandan. Hayata karşı da böyle misin?
Hep gülümserim ben, kendimi hatırladığım andan beri. Bazen gerçekten, bazen kendimi, içimdekini kollamak, kendime saklamak için. Duygularımı herkese olduğu gibi açık edebilen biri değilim, neyin var diye sormasınlar diye herhalde hep gülerek dolanıyorum ortalarda. Gerçi şimdilerde neden hep mutlusun diye soruyorlar, bu sefer de mutlu değilim heep diye bağırasım geliyor : ) Hayata karşı genel anlamda olumluyum, olmaya çalışıyorum. O zaman her şey daha kolay yolunu buluyor galiba. Öbür tarafını da fazlasıyla dipte yaşıyorum ama. Düştüğüm o kuyudan çıkmak zor oluyor ve uzun sürüyor. Kayboluyorum ortalardan biraz. Görünür olduğumda yine gülümsüyor oluyorum : )

“Sen Dur Ben Gölge” adlı bir şiir kitabın vardı. Parmak ucunda dünyayı görmeye çalışan çocuğum” diyordun bir satırında. O çocuk dünyayı görebildi mi? Mutlu mu kendi dünyasından?
O çok mutlu bir çocuk, hep de öyle olmasını umuyorum. Küçük oğlunu büyümekten korumak isteyen ama elinden hiçbir şey gelmeyen bir annenin iç sesi o şiir. Dünya her şeye rağmen güzel ama hiçbir şeye rağmen çok kötü. İçinde kötünün k’si olan bir şeyin bile çocuğuna değme ihtimali azap verici. O şiiri yazdığım anda, Uzay kendi boyundan büyük balkon duvarından dışarı bakmaya, görmeye çalışıyordu. Göreceklerinden korktum sanırım.

Son olarak ne yapmak istiyor Burcu Tatlıses? Planları ne? Yakında bizi bekleyen projeler var mı?
Burcu Tatlıses şarkılar yazmak, söylemek, yeni müzikler yeni sözler denemek, öğrenmek, keşfetmek, yaratmak, sonra bunları paylaşmak paylaşmak paylaşmak istiyor. Mutfakta biraz fazla oyalanmış olmanın acısını çıkarmak istiyor. Kendimden üçüncü şahıs olarak söz etmeyi denedim önceki cümlelerde, pek komikmiş, vazgeçiyorum : ) Hep bir yerlerde şarkı söylüyor olacağım ben, ne kadar çok konser, o kadar birbirimize yakalanıp tutulma hali demek. Bu yakalanmalara bir ihtimal daha hazırladığınız için sana ve Felsebiyat’a çok teşekkür ediyorum.

*Röportaj Felsebiyat Dergisi haziran sayısında yayınlanmıştır.