RAP BENİ OLMAM GEREKEN KİŞİ YAPTI!

8.solo albümü Anakronik’le karşımızda olan rap müziğin özel isimlerinden Allame aslında birçok cümlenin büyük harflerle yazılı olması gereken, terapi gibi bir röportaj yaptık. Yakında gelecek bir kitap müjdesi de bizden olsun! Keyifli okumalar!

 

“RAP OLMASI GEREKENDİR”

Enstrümantal , solo , toplama derken 15-16 albüm oldu. Artık rap müzik içinde gerçekten altı çizili şekilde yazılmış bir isim Allame . Bir tweetin vardı; ” Bazılarımız rap yapar , bazılarımız rapi rap yapar ” diye. Sen kendi müziğini nasıl değerlendiriyorsun?

Aslında diğerleri ve kendim diye ayırt etmiyorum. Bu iş çok öznel bir iş .Belli bir şeye bağlı kalarak yapmıyorum. Herkes kendi içinden gelen şeyi yapıyor. Ben biraz daha rap müziğin jargonundan bağımsız olarak daha alternatif bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Daha içsel , daha karanlık , daha kaotik bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Hem enstrümantal olarak hem söz olarak  bu anlamda ayırt edebilirim kendimi. Onun haricinde o güruhtan dışarda durmuyorum.

Diğerlerini nasıl değerlendiriyorsun ?

Ben genel olarak Türkçe Rap’i gelişim sürecinde olarak değerlendiriyordum ama şöyle bir sıkıntı var. Bu müzik Türkiye’ye ilk geldiği zaman “Old School” dediğimiz stilde; daha kirli , daha saf halde geldi. Cartel , İslamic Force ve Fuat abiler döneminden bahsediyorum. O dönem bu şekilde daha Old School gelmişti ama bir kırılma oldu. O kırılma da Türkçe Rap müziği bir sekmeye uğrattı. Çünkü daha alt yapısı kurulmadan, -yani Old School soundlar- bu işin nerden geldiği kültürel olarak da fark edilmeden insanlar bu işi icra etmeye, üretmeye başladılar. O da şöyle bir sıkıntı oluşturdu ; temeli sağlam olmayan, alt yapısı ve zemini olmayan, sadece o anlık gaza gelip, daha çok 18 yaşında teenagerların ürettiği, müzik yapmaya çalıştığı bir şey haline geldi.

Dinleyen kesime baktığımızda da bir kesim bunu arabesk yanlı müzik gibi görerek bir kesim de siyasi anlamda dinliyor. Aktif rap müzik dinleyicisine baktığımız zamansa 10-20 yaş arası daha genç bir kesim aslında bir genellemeye vurursak. Bunlar sizce rap müziği gerçekten anlayabilen bir kitle mi? Rap müzik anlaşılabiliyor mu sizce ?

Bunun keskin bir çizgisi yok . Şöyle bir şey demem çok saçma ve ukalaca olur ; ” O yaş aralığında kimse anlamıyor”. Mutlaka çok anlaşılabildiğimiz kişiler de vardır ama büyük bir çoğunluğu anlamadan sadece popüleriteden dolayı dinliyordur. Muhtemelen öyledir . Müziğin sentezlenme kısmına gelirsekte şöyle bir şey var ; Türkiye’de bu iş icra ediliyorsa , Türkiye’de oluşuyorsa mutlaka içine arabesk girecek , mutlaka Orta Doğu müziği girecek işin içine..Çünkü “aslında kültür bu hale geldi” değil de bizim kültürümüz haline geldi. 60’lardan 70’lerden beri orta doğu sentezli müziği Türkiye’de arabesk olarak bir çok sanatçı üretti; Müslüm Gürsesler , Orhan Gencebaylar .. Ben aynı zamanda prodüktör olduğum için birçok Orta Doğu sanatçısından sampling yaptım zamanında. Ve şunu gördüm; o kadar çok benzeşiyor ki sadece sözler değişik . Altyapılar , aranjeler , makamlar o kadar birbirine yakın ki , o yüzden her ne olursa olsun Rock müzikte de böyle mesela Türk ezgileri çok fazla vardır. Bu da kaçınılmazdı . Bu  bir handikap yaratmıyor bence aksine şöyle düşünebiliriz “sarıyla maviyi karıştırıp yeşili bulmak gibi.”

Arabeskten ziyade daha arabik ezgiler aslında..Senin de kullandığın gibi..

Orta Doğu sentezli alt yapı sıkalası..Sıkalan genişliyor böylece.. 11- 12 notaya, belli bir sıkalaya bağlı kalmadan yapıyorsun ve o yüzden güzel işler ortaya çıkıyor. Şu demek değil ki birinin şarkısını al, üzerine dram kiti koy, ondan sonra bağır çağır değil. İşte bu, bugün arabesk rap diye bahsettiğimiz türü çıkarıyor .Şöyle bir cümlede söz konusu; arabesk rapte  alt kültür oldu . Ne kadar biz görmemeye de çalışsak arabesk rap yoktur , kötü , kaka , pis desekte , öyle bir alt kültür oluştu ve ciddi kitleleri var. Onu niteliği çok önemli değil iyi ve ya kötü olması çok önemli değil , sadece sahip olduğu kitle çok önemli . Belli bir kitle elde ettiler o da bir alt kültür olarak Türkçe Rap’in içinde barınıyor . Çok seviyor muyuz ? Sevmiyoruz tabii ki.Çünkü bir derinliği yok.

Böyle bir genç yaş kitle olunca hem tavır anlamında, hem konu hem sözler anlamında bir sorumluluk duygusu hissediyor musun onlara karşı ?

Açıkçası  ilk zamanlar çok hissediyordum. Misyon edindim . Ama o çok çocukça geldi daha sonra. 20’li yaşların başında öyle geliyordu.Sorumluluk hissediyordum ama yaş da ilerleyince bu işin çok da sosyal sorumluluk kampanyası olmadığını  farkediyorsun. Müzik yapıyorsun en nihayetinde. Birileri dinliyor geçiyor çok mühim değil . Seni seçen kitle 10- 20 yaş arasında olunca bunlara çok fazla dikkat ediyorsun ama zamanla..Sadece benim için geçerli değil bu, bir çok kişi için geçerli. Artık o 10 – 20 yaş kitlesini kırdık gibi geliyor bana çünkü gece konserleri oluyor mesela gece organizasyonları  orda başka bir kitleyle karşılaşıyoruz .Başka sorularla başka tavırlarla , başka tepkilerle karşılaşıyoruz. Gece konserlerinde , gündüz konserlerindeki gibi yoğun bir sevgi hissetmiyorsunuz. Çünkü gece konserlerinde sen sahneden iniyorsun adam orda birasını içiyor, birileriyle konuşuyor falan filan .. O anlamda bir ayrım söz konusu ama bir dönem dediğin gibi çok düşünüyordum. “Çocuklar dinliyor çok önemli” gibi.. Ondan sonra kırıldı o.

Rap müziğin içine doğru inecek olursak , sence rap negatif midir ? Böyle bir algı var aslında . Belki de rap müziğin gerçekçi bir tokat atıyor olmasından mı gelir bu ?

Bir cümleyle söylemek gerekirse ” Rap olması gerekendir ” diyebilirim. Çünkü öznel bir şey , belli bir kalıbı yok. Kişinin kuralları , kişinin doğruları geçerli. Bu da yaşadığın ortamın ve toplumun, ahlak, sosyal sorumluluk düzeyiyle ilgili bir şey. Onun sana getirdiği sorumlulukları bireysel olarak doğru kılmayla ilgili bir müzik. Ağzından çıkan söz senin için doğruysa rap müzik için de doğrudur gibi bir durum söz konusu oluyor. Ama şimdi biri siyaha ak diyorsa onun karşısına tabii ki çıkıyorsun. Bu biraz diss mevzularına dönüyor . Birbirine karşı çıkmaya, Battle rape dönüyor.

“BİRİLERİNE CİCİ ÇOCUK GİBİ GÖRÜNECEĞİZ DİYE TAVRIMIZDAN ÖDÜN VERECEK HALİMİZ YOK!”

Biraz da küfür ilişkisine gelmek istiyorum . Bence insanların bir şekilde , belki dikkatini çekmek için belki lanetleme kısmında samimiyet yaratmak için de bu kullanılıyor olabilir ama küfretmeden de rap mümkün değil mi sence ? Şart mıdır ? Tabu gibi yani rap müzik ve küfür.

Çok mümkün. Ama ben şu sorunun cevabını duyduktan sonra küfretmeyi bırakabilirim; “Neden küfretmeyeyim ? ” Niye mesela ? Çünkü herkes ediyor .Günlük hayatında ediyorsun . Bana şöyle geliyor; doğası gereğiyle böyle. Bir konuda samimiysen onu sansürlemeden söylemen gerekiyor . Protest bir iş çünkü bu.. Sansürlemeden direkt nasıl anlaşılması gerekiyorsa öyle söylemen gerekiyor. Diyelim ki terörle ilgili bir şarkı yapıyorsun. Bu şarkıda teröre ” ıy , pis , kaka” diyemezsin , orda etki yaratman için küfretmen gerekir. Bunu başka türlü de söyleyebilirsin , çok daha etkili yöntemleride var. Onun yanında da söyleyebilirsin , illa küfretmemen için o etkili yöntemi kullanıyım diye bir kalıp yok. O yüzden bizim keskin sınırlarımız yok. Küfür etmeyeyim ya da edeyim gibi .

Rap müzik dinlemeyen için  böyle bir algı vardır ya hani; çok negatif gelir, sert gelir o müzik içinde küfür. Buna şu açıdan da bakmak lazım; yıllardır sizler bu işin içindesiniz ve bunu çok daha bilinçli kullanıyorsunuz belki ama daha yeni başlayan , genç rapçileri düşününce “küfretmeyi bir zorunluluk haline getirme” hissiyatına giriyorlarlar.

Hayat baştan sona küfür gibi zaten . Birilerine cici çocuk gibi görüneceğiz diye tavrımızdan ödün verecek halimiz yok. Sıkıntı var, beklenti o ama biz beklentiye göre iş yapmıyoruz. Zaten beklentiye göre iş yapmadığımız için rap müzikle uğraşıyoruz. Yoksa başka bir dal seçerdik , herkesi eğlendirecek dans müziğiyle ilgilenirdik. Daha popüler şeylerle ilgilenirdik. Idm falan yapardık yani (gülüyor) Bu biraz da söylem üzerine bir müzik olduğu için , söylemin önemi yüksek olduğu için bu arada soundu da belirleyen bir şey . Soundların bu kadar basic loop gitmesinin sebebi de bu. Söylemin önüne geçmemesi için özellikle arka planda kalırlar beatler . Çok sesli , çok orkestral bir şey duyamazsınız rap müzikte. Çok nadir örnekler haricinde. Müzikal değildir o anlamda ama sözlere dayalı olduğu için vurması gerektiği için altyapılar daha basictir ve bir şekilde tavrımızdan ödün vermememiz gerekiyor zaten . Şöyle bir algı var ya televizyona çıkan rapçiler, popüler olan rapçiler bir şekilde dışlanıyorlar .  Convertion dediğimiz safta oluyorlar. Popüler oluyorlar. O aşama çok kritik bir aşama . Eğer senin orda yaptığın sözlere müdahale ediliyorsa , müdahaleden kastım şu; söylemen gereken şeyi orda sana söyletmiyorsa çok büyük bir sıkıntı , gerek yok .

 

“ON BİN KİŞİYE KONSER VERMEKTEN DAHA BÜYÜK BAŞARI BU”

Dediğin söylem noktasında , doğru soruları sormadığımız bir zamanda çok doğru cevapları veren bir müzik rap. Peki rap müzik seni kendi içinde nasıl bir adama dönüştürdü?

Bu zor bir soru. Bilmiyorum, şöyle bir şey var . Ben inanıyorum  böyle şeylere , bir şeyi kendi içinde düşünmek var, biriyle yaşamak var. Bazı duyguları, bazı hissiyatları ve yapmak istediğin şeyleri . Birine kızmışsındır mesela bir şey yapamıyorsundur . Onu içine atarsın, içinde büyür, canavara dönüştürür seni, asosyel bir adamsan. Ama rap müzik şu noktada çok işime yaradı . Ne düşünüyorsam, ne yapmak istiyorsam, o an gerçekten hiç önemli değil; sınırım yoktu çünkü bir dönem. Ne yapmak istiyorsam onu yaptım. Bir şey söylemek istiyorsam onu söyledim. Doğal olarak bu beni olmam gereken kişi yaptı diyebilirim. Zaten öyle hissediyordum ve bir şekilde bunu dışı vurmam gerekiyordu. Öyle olabilmem için rap de bunun yolunu verdi bana. Mesela çok sinirli çok öfkeli bir adamsın, içindekileri yapmaya kalksan birilerinin ağzını burnunu kıracaksın , sonuçları bu olacak ama yapmıyorsun. İçine atıyorsun, o seni bambaşka bir adam haline getiriyor ya  -Bu negatif ve ya pozitif bir örnek olsun diye söylemiyorum-  Rap müzik bu anlamda akar gibi bir şey oldu .

Terapi gibi bir şey oldu yani.. Seni özgürleştirici bir şey de olabilir çünkü şarkılarında genel olarak kişisel karşmaşa var toplumla olan zıtlıklar , acı ve sinir kesinlikle var o acıyla da özgürlük var..

Evet terapi gibi oldu .Mesela bugüne kadar yaptığım şarkıların hiçbirini dur şöyle sinirli bir şarkı yapayım diye yapmadım . Samimi bir şekilde ne hissediyorsam öyle yaptım ve sonuç belli bir güruhla çok fazla özdeşleşti. Doğal olarak bu benim için bir başarı oluyor. On bin kişiye konser vermekten ziyade bu çok büyük bir başarı oluyor.Çünkü benim o andaki hissiyatımı birileride aynı şekilde hissediyor ya , onu biliyorum. O noktada öyle bir bağlantı kurduğum için iyi hissediyorum ve o bana motivasyon oluyor.

Senin o rocker, karanlık havan şarkılarında da var ama senin kırılgan, kendi içindeki naif tarafların neler? Bu zombinin anatomisi nedir özetle?

Zombinin anatomisi aslında bir metafordu. Herkes aynı hayatı yaşıyor ve o yolun dışında bir yol bulmaya çalıştığın zaman yaftalanıyorsun. Stigma durumuna giriyorsun. Tamamıyle onunla ilgili. Hepimiz zombiyiz. Zombinin anatomisi derken o sklanın genişliğinden bahsediyorum. Herkesin aslında aynı hayatı yaşadığı, hiç kimsenin değişken bir şey yapmadığını, bunu fark eden ya da onu kırma adına değişken bir şeyler yapmaya çalışan birilerinin de -bu sanat tarihinde de böyle olmuştur- deli diye yaftalandığını görüyorsun. Her zaman böyle olur. Ben de çok o toplumun dışına çıkmadan, biraz daha kenardan, onu kendimce anlatmaya çalıştım. Bir konseptti. Diğer tarafları sözlü olarak çok anlatabilen biri değilim. Şu beni kırar, bu beni kırar diye çok keskin bir şey yok. Normal bir anda da kırılan biriyim. Çok saçma alakasız gülünecek bir şeyde yani gülünecek bir şey derken oturuyoruz biri bir şey söyledi ağlıyorum değilama  kendi içimde bir şey yapıyorken, çok sevdiğim önem verdiğim bir şeyle, işimle alakalı duygulanıp tutamadığım oluyor kendimi ama hüngür hüngür ağlamak değil yani. Bu şekilde ağlama olayı çok oluyor.

 

Şarkılarını yazarken kendi denklemlerin var mı? Birçok ünlü rapçinin bu işin matematiğine dair açıklamaları olmuştu..

Kısa bir özetle anlatayım bunu. Rap’in bir matematiği var. Yoldan herhangi birini çevirip bir haftada rapçi yapabilirsin çok basit. İlk etapta, yapabilmek adına basit bir matematiği var. Daha sonra bizim flow dediğimiz, olayı renklendirmek -artistik patinaj gibi yani- devreye giriyor. O noktada bunu geliştirebiliyorsun ama ben özgür bırakıyorum kendimi. Belirli bir kalıba sokmuyorum. Nasıl yapmam gerekiyorsa, o hissiyatı nasıl vermem gerekiyorsa, nasıl tonlamam gerekiyorsa açıkçası nasıl duymak istiyorsam öyle yapmaya çalışıyorum. Bu da teknikten ziyade daha rahat oynayabileceğim bir alan sağlıyor bana. “Bu sefer şöyle çok hızlı okuyayım burayı da bıdıbıdı gideyim de insanlar aa desin” gibi bir şeye takılmıyorum. Çünkü o anlatım yolunu zaten o hissiyat seçtiği için, otomatik olarak geri geliyor yani bir şekilde.

 

Dört saatte bir rap şarkı yapışın gibi düşünebiliriz yani..

Yani daha kısa sürede de yapılır. Gerçekten hissiyat meselesi. Bir an oturuyorsun, atıyorum gece karanlık, herkes uyumuş, yapmışsın kahveni, oturmuşsun o ambiyansı sağlamışsın kendine, bir şekilde orda ya yağıyor ya da o akşam hiçbir şey yapamıyorsun. Alakasız, otobüste giderken bir şeyler geliyor aklına not ediyorsun. Onun çok keskin bir çizgisi yok yani.

 

Popüler müziğe bakınca sizlerin pop şarkılardan çok daha fazla izlenme, dinlenme, tıklanmaya sahip şarkılarınız da var. Çok fazla üretim de var aslında. Yine de rap müzik hala ana akım bir müzik türü olamadı.  Alternatif pop yapanlar arasında da kendi aralarında birlik olma net görülüyor. Sen kendi içinizde bir destek durumu hissediyor musun?

Aslında en güçlü haliyle bizde var bu. Mesela lansman konserimizde sahne alan mc’ler  rica üzerine, beni sevdikleri için geldiler. Bu çok büyük bir şey. Bunu bir pop konserinde ya da alternatif işlerde göremezsin. Herkesin bir kaşesi vardır. Ama bizde böyle yürümüyor bu iş. Bizde gerçekten bir destek durumu söz konusu. Kavga magazinsel bir olay olduğu için bunun önüne geçiyor.

 

Evet bir savaş ortamı varmış gibi görünüyor.

Öyle bir görüntü var ama halbuki mesela beni dinleyen insanlar sert mizaçlı agresif diye bilirler ama benim kimseyle kavgam yok mesela. Bir kere olmuştu onda da bizim gerçekten sınırımızı zorladılar. Onu yaptıktan sonra çok pişman oldum. Keşke o pozisyona düşürmeseydim kendimi diye. Kötü hissettim ama yapmam da gerekiyordu bir yandan. Destek konusuna dönersek birbirimize çok fazla destek veriyoruz. Birinin albümü oluyor atıyorum ben gidiyorum beat yapıyorum ya da biri geliyor benim albümüme feat veriyor. Bizim iş biraz komin düzen gibi. Herkes yapabildiklerini paylaşıyor.

 

Televizyonu bu anlamda nasıl konumlandırıyorsun? Televizyona çıkmak bir rapçi için çizginin dışına çıkmak mıdır? Bugün seni çıkarsak, kendin olmaktan sıyrılmadan buna devam edebilir misin?

Açıkçası bu çok korkutucu bir şey. Benim için çok zor. Ne yapacağımı bilemem orda. İşlerin az çok nasıl yürüdüğünü tahmin edebiliyorum ama hakim değilim ordaki düzene. Ama ben o düzene zorunda kalmadığım sürece uyum sağlayabileceğimi düşünmüyorum.

 

Televizyona çıkanları nasıl değerlendiriyorsun?

Bilmiyorum çünkü tatmin etmiyor. Orda rap gibi durmuyorlar o biraz canımı sıkıyor. Çünkü kalıplaşmış aynı şeyler dönüyor. Hala terminolojisinden bahsediyoruz. Rap müzik nedir, adın nedir, niye bu adı seçtin, anlamı ne, diss nedir.. Çok ucuz…

 

Bu arada bir Hürriyet röportajını okudum. Aslında gülerek çünkü hiç senin cümlelerin gibi değil..

O cümleler benim değil. Şöyle bir başlık var orada. Ben öyle bir cümle hayatım boyunca kurmadım öyle bir cümle benim lugatımdan bir cümle değil. “Popüler düzene her şeyimle saldırmak istiyorum.” Olay bu noktalara gelince çığrından çıkıyor. Bir de ben kontrolcü bir adamım kontrol bende olsun istiyorum. Başka türlü kendimi bir şekilde düşecekmiş gibi hissediyorum. Orda o kontrol benden çıktı. O cümle benim değil ama artık okuyan Aa Allame’nin röportajı diye bakıyorlar. Gazeteler böyleyken televizyonda nasıl olur hayal edemiyorum yani. Çok kötü olur. Muhtemelen orda ağzımdan bir küfür kaçar beni tekme tokat dışarı atarlar. O yüzden oraya dahil olmak istemiyorum. Böyle iyiyim ben. Seviyorum bu hayatı.

“BU BENİM ORTA YAŞ OLGUNLUK ALBÜMÜM”

Okuldan eve gelip ilk mikrofonunu öptüğün günlerden bugünlere. Nasıl hissediyorsun? 8.solo albüm. Senin için artık 30 yıllık bir öfke mi, birikim mi? Ne düşünüyorsun bu albümle ilgili?

Yeni albümde de böyle bir cümle vardı. Heyecanım çok fazla evrildi. Çok başka bir hal aldı. Heyecanım hiç değişmedi ama heyecan duyduğum alan daraldı. Eskiden bir şarkı yaptığımızda “onu şimdi internete vereceğiz, nasıl tepkiler gelecek biri sana seni dinledim çok iyisin diyor heyecan sevinç .. O zamanki heyecan şimd şöyle oldu. Evde bireysel bir altyapı hazırlıyorum, beat yapıyorum. Bir şey yakalayınca çok heyecanlanıyorum mesela ama onu dışarıyla paylaştığım andaki geleceğim nokta beni heyecanlandırmıyor. Çünkü o artık törpülene törpülene beni küçük bir yere koydu. Üretimin içindeyken, bu işi aktif olarak yaparken heyecanlanmaya götürdü.

 

Dayan ve Gölgeler’den sonra sende de bir değişim hissediliyor. Görsel anlamda ana akıma yakın bir tavır da hissediliyor.

Var evet. Ama ana akıma yaklaşmak için asla değil. Şimdi dışardan insanlar da görsün fikriyle çıkmadım yola. Her zamanki gibi konuyu anlatmak istedim. O konuyu da en iyi o şekilde anlatırdım. Kapalı alanda mesela halledemezdim bunu. Yolda yürüyor tren raylarında o daha uzun yolu olduğunu gösteriyor. Sigarası bitiyor o modern çağdan uzaklaşıyor. Yavaş yavaş dökülüyor. Soyunmaya başlıyor. Toplumdaki kimliğinden soyunup en son ormana giriyor. Bunu o görselle anlatabilirdim. Asla öyle bir amacım olmadı yani. Bu biraz imkanlarla da ilgili. İlk klibimizi çok dandik bir makineyle çekmiştik mesela. Öğrenciyiz. Kötü zamanlar. Ama imkanlar artmaya destekler gelmeye başlayınca klipler de evrilmeye başladı. Aklımızda çok şey var. Yapmak istediğim o kadar çok şey var ki. Onlar da başlangıcıydı. Mesela Dayan klibinin sonu öyle olmayacaktı. Biz en sonda her yer siyaha bürünsün o katranımsı sıvıyla diye düşündük. Her şey bitse bile dayan fikri var o şarkıda. Onu yapamadık mesela. Bir kısmı siyaha dönüştü.

 

 

Peki bu albüm genel olarak senin içine sindi mi?

Çok sindi. Bu oldu dedim. Bu benim orta yaş olgunluk albümüm dedim yani yapınca. Mutlaka bundan altı ay sonra “şu keşke olmasaydı” diyeceğim ama. Bunlar olmak zorunda.

 

Eski şarkılarını dinleyince yapıyor musun böyle?

Uff.. Nefret ediyorum. Mesela iğrenç bir şarkım var benim. Allame Sendromu diye. O kadar kötü ki. Sinirlenmişim, gaza gelmişim. Her yere küfür ediyorum ama neye sinirlendiğim de belli değil. Hormonları dengeleyememişim pata küte yardırıyorum. Nefret ediyorum ama kader ki 7-8 milyon dinlenmiş o şarkı.

 

Resim, animasyon, yazı çalışmalarınla ilgili başka projeler var mı?

Bir aksilik olmazda bir şeyler yazmaya başlayacağım. Ufak tefek bir şeyler yapıyorum. Henüz kimseyle paylaşmadım. Bir şeyler yazmak istiyorum. Hem bu işle ilgili, kendi yaşantımla ilgili, küçük deneyimlediğim şeyleri bir kitap yapmak istiyorum. Komplex bir iş olacak. Görsel de olacak içinde. Çeşitli illüstrasyonlar da yapacağım bunun için. Öyle  bir şey düşünüyorum.

 

*Röportaj Lemur Dergi Mart sayısında yayınlanmıştır.