tuğçe-gizem oylumlu

5 yaşından beri ritmik jimnastik yapıyorlar. Türkiye Şampiyonu oldular. Haberleri yapılmasa da uluslararası arenada ülkemizi temsil ettiler. Bu kariyere bir de antrenörlüğü eklediler. Fotoğraf çekimi boyunca yaptıkları zorlu hareketleri izlerken ben yoruldum ama onlar yorulmadı. Yüzlerindeki gülümsemeyse hiç eksik olmadı. Milli jimnastikçi enerjik ikizlerle hareketli bir röportaja hazır mısın?

Anne ve babanız spor akademisi mezunu. Jimnastiğe yönelmenizdeki etkileri nasıl oldu?
Gizem: Annemle babam üniversitede tanışmışlar. Annemin en büyük hayali jimnastik yapmakmış. O yüzden jimnastik bölümünde okuyormuş. İstanbul’a Bulgar Jimnastik Grubu geliyor ve onları izlerken karar veriyor; “Kızım olursa jimnastikçi olsun.” O sırada Türkiye’de artistik jimnastik var, ritmik yok. Biz doğduktan sonra hemen araştırıyor, buluyor ve 5 yaşında başlıyoruz. Ağlaya zırlaya gittik. 21 yaşımıza kadar da devam ettik.

Küçükken bir ara yüzmeye de yönelmişsiniz ama seçiminiz jimnastikten yana olmuş. Diğer spor branşlarından daha çekici kılan özelliği neydi sizin için?
Gizem: İlk yüzmeyle başladı. 4-7 yaş arası devam ettik. İlk madalyamızı yüzmede aldık ama jimnastiği daha çok sevdik. Galatasaray’dan yüzme için çağırmışlardı bizi ama istemedik.

Tuğçe: Ben suyu sevmediğim için istemedim. O soğukta gitmek işkence gibi geliyordu. Jimnastikte aletler çok şirindi ve daha çok bir kızın yapabileceği hareketlerdi.

Gizem: Jimnastiğin temelinde bale de var. Aletler oyun gibi geliyordu. Ne zaman ki büyümeye başladık, daha stresli olmaya başladı.

Fazlasıyla esneklik ve kondisyon gerektiren bir spor ritmik jimnastik. Başlarda zorluk yaşadınız mı?
Gizem: İlk haftalarda annemizin paçasına yapışıp, ağlayıp zırladık gitmemek için. Annem çok disiplinli. İyi ki de zorlamış. Çünkü o yaşta yanında annesini arayan bir çocuk ne kadar anlayabilir ki? Alışmaya başladık zamanla. “Aa esnekmişiz, yapabiliyormuşuz” deyince oyun gibi gidip gelmeye başladık.

Aranızda tatlı bir rekabet olmuştur eminim.
Tuğçe: İlk başladığımızda zaten daha çok minik çocukların keyif alabileceği bir yarışma tarzı vardı. 14-15 yaşa gelince büyükler kategorisine geçiyoruz. O dönemlerde 2-3 sene ben Gizem’i geçiyordum. 17-18’den sonra ergenlikle beraber “Dizimi izleyeyim” tadında aksatmalarım başlayınca Gizem öne geçti.

Gizem: Tabii ben düzenli devam ettiğim için. Bir gün bile gitmezsen antrenmana çok şey kaybediyorsun.

Tuğçe: Aslında ben Gizem’i çok kıskanmıyordum. Başka biri olmasın da o birinci olsun istiyordum. Çok mutlu oluyordum o birinci olunca.

Gizem: Bir yaştan sonra kabule geçtin sanırım. Başta ben de kabule geçmiştim, “Tamam yapamıyorum” diye. Belli bir noktadan sonra kabule geçiyor insan sanırım.

Sahanın içinde, yarışmanın tam ortasında aklınızdan neler geçer?
Gizem: Kesinlikle hiçbir şeyi görmüyorsun. Halıya adım attığın anda ne alkış ne hakem ne kendim. Bazen seri geçerken müzikle beraber, müziği duymuyorum ne hareket yaptığımı bile hatırlamıyordum heyecandan.
Tuğçe: Otomatiğe bağlıyorsun ama alışınca çok rahat ve hiçbir şey düşünmüyorsun. Ego yok hiçbir şey yok.
Gizem: En son halıdan çıktıktan sonraki halimi hatırlıyorum. Aslında stresli yani.

Türkiye’de eğitim hayatı ile profesyonel spor kariyerini bir arada idare etmek zordur. Siz bu dengeyi sağlayabildiniz mi?
Gizem: Yıldız teknik modern dans okudum koreografım. Üniversite 2’ye kadar devam ettim spora ama bir yerden sonra devam edemiyorsun. O kadar zor ki! Derse gitmen gerekiyor antrenmanla denk getiremiyorsun. Bizim hayatımız beş yaşından beri şöyleydi : Okuldan 2’de geliyorsun. Dörtte antrenman başlıyor ve 9 a kadar. Haftada sadece bir gün tatildi. 15 yıl böyle geçti. Sosyal hayatımız yoktu. Sadece kadınlar ve kız çocukları. Zor bir hayattı. Kalıp içinde oradan oraya sürükleniyorduk. Yarışma, ev, okul o kadar.

Tuğçe: Marmara Spor Akademisi’nde okudum. Ben üniversiteye girdikten sonra bir sene daha yaptım ve bıraktım. Üniversiteyle birlikte hayatım renklenmeye başladı. O dönemde sosyalleşmeye başladım. Örneğin Gizem lise yıllarında hep birinci olduğu için her haftasonu yurtdışında sürekli yarışmalardaydı.

Jimnastiğe hiç başlamamış olsaydınız bugün hayatınızda ne eksik olurdu?
Gizem: Jimnastik bana şunları kazandırdı: Disiplinli olmayı. Başarı için gerçekten çalışmak gerektiğini. Çok çalışmak değil ama istikrarlı olmayı. Maymun iştahlıyım ama jimnastik beni inanılmaz geliştirdi. Kendimi daha yetenekli görmeye başladım. Çalıştıkça olabildiğini gördüm. Ay ben bunu yapamam diye bir şey yok hayatımda. Denerim olmazsa başka bir şeye kanalize olurum bunu öğretti. Bir de herkesten farklısın. Normal bir insana göre milli takım sporcusu olmuşsun. Avrupa ve dünya şampiyonası görmüşsün. Farklı bir açıdan bakabiliyorsun.

Depresyondaki insanlar için de spor bilinci ruhsal bir destek olacaktır değil mi?
Aynen öyle. İnsanların bir amacı olmadığı için o yüzden depresyona giriyorlar. Bizim zor olsa bile bir amacımız vardı. Mesela iki hafta sonra bir yarışma var diyelim. İlk altıya gireceksin Gizem. Bütün beynin ruhun orda olduğu için depresyon nedir bilmiyorsun. Sporu bıraktıktan sonra depresyona girdim zaten. İnanılmaz yoruluyorsun ve nefret ediyorsun bazen ama bırakınca anladım iyi ki yapmışım. Sabah kalkmak benim için çok önemli mesela. En iyisi de sebze ağırlıklı ve sağlıklı beslenmek. Cola, çikolata gibi hiçbir sağlıksız şey bizim evimizde yok. Hepsi bunun sayesinde.

Son zamanlarda bu işin eğitmenliğini yapıyorsunuz. Nasıl başladı antrenörlük süreci, neler yapıyorsunuz?
Tuğçe: Biz tam bırakınca babamlar bize ufak bir jimnastik kulübü açtı. Haftasonu ufak öğrencilerimiz vardı onlarla uğraşmaya başladık. 7-8 senedir onlarla uğraştık ama bu dönemde çocuklarla çalışmamız bitti. Üst düzeye geçince yetişkinlerle keyifli olduğunu anladım. Çocuklar çok yorucu ve sabır gerekiyor.
Gizem: Bir insan üç haftada öğreniyorsa onlar üç ayda öğreniyor. Onların dilinden anlaman lazım. Eğitmenlik için yetiştirildik ama çocuk yetiştirmeyi tam öğrenmiyoruz. Yaşadıkça öğrendikçe algılayabiliyorsunuz.

Sıfırdan başlamak isteyenlerin belirli yetilere sahip olması gerekiyor mu? Yaş sınırı var mı örneğin? Veya hobi olarak da verim alınabilir mi?
Gizem: Çocukların gen geç 5 yaşında başlamaları lazım. Yetişkinlerde hobi olarak, güzel duruş ve esneklik kazanmak için tercih ediliyor.
Tuğçe: Çok kilolu olurlarsa önce kilo vermeleri lazım. Çok esnek olmasına gerek yok zaten esnetiyoruz ama 5-10 yaş arası bizim kadar esneyebilirsiniz. Vücudun esnemesi ergenlikte iyice bitiyor. Kasların hafızası olduğu için ne kadar esnetirseniz açılabilir ama sabır gerekli en az bir yıl verilmesi lazım.

Bugün çocuğunu jimnastiğe başlatmayı düşünen ebeveyne tek bir sözün olsa ne derdin?

Tuğçe: Çocuğunuzu gerçekten şuanki koşullardan kurtarmak için kesinlikle jimnastik ya da başka bir spora başlatmak zorundasınız. Şuan çocuklar her şeye hızlı ulaştıkları için hedefleri olmuyor ve depresyona giriyorlar. Uzun ya da kısa bir hedef konulduğu zaman ilerdeki hedefini belirleyebilir. O yüzde spor çok önemli. Jimnastik tüm sporların altyapısı olduğu için ilerde bıraksa bile; tenise, yüzmeye, basketbola, voleybola hepsine bir artıyla başlar

Türkiye’de varsa yoksa futbol diyoruz. Peki ya ritmik jimnastik? Gelişen bir branş mı? Siz destek gördünüz mü?
Gizem: Son Akdeniz Olimpiyatları’nda artistik jimnastikte erkekler iki alette birincilik kazandılar. Birkaç yerde gösterildi. Açık konuşmak gerekirse hiçbir ilgi yok. Sponsor olmuyorlar. Biz hiç destek görmedik. Pahalı da bir spor jimnastik. Yarışmada kostüm, aletler, kalınacak yer, hepsi para. Ritmik jimnastik çalışacak yerimiz bile yok. Çift antrenman yapmamız lazım ama biz 5 saatle yetiniyoruz. Yurtdışındaki olimpiyat şampiyonlarıyla aynı kampta çalıştım. İnanılmaz çalışıyorlar. Okula gitmiyorlar çünkü hocalar ayaklarına geliyor. Zaten üniversite hazır. Ha bir de şampiyon mu oldun? Evler, arabalar ve hayat boyu maaşın belli . Tabii şampiyon olursun. Biz yapabildiğimiz yere kadar yaptık. İnsan para kazanmak istiyor ve biz de kazanamadığımız için bıraktık.

Sporcu ve eğitmen olarak bu alanda gelecek planlarınız nedir?
Tuğçe: Profesyonel olarak çocuk yetiştirmeyi istemiyorum çünkü yoruldum. Halı ve salon kokusu bir süre sonra yoruyor. Ben daha çok kendi stüdyomu açıp, yeni insanlarla tanışıp, ders verebileceğim bir alan yaratmak istiyorum.
Gizem: Belki ilerde çok canım sıkılırsa jimnastikçi çocuk yetiştirebilirim. Bir fırsat sunarlarsa olimpiyat şampiyonu yetiştirmek isterim ama şimdilik hedefimiz kendimize ait bir stüdyo açmak.

*Röportaj 10sayfa dergisi ocak sayısında yayınlanmıştır.