“UMUT NOKTAM DA EN ÇOK KIRILDIĞIM NOKTAM DA TEK”
Begüm’e röportaj için İstanbul’da mısın diye sorduğum zaman “maalesef İstanbul’dayım” demişti. Röportaj boyunca aslında birçok sorunun ucunu da aynı söze bağladık. Fakat tüm maaleseflere rağmen, bütün siyah beyaz fotoğraflarına, kelimelerin içinizdeki boşluklara çöktüğü bütün hikayelerine ve kulağınızdan ruhunuza işleyen tüm derin hisli şarkılarına kalbinizi verince, Onu ağaçlarla dolu, rüzgarın serin serin estiği bir cafede kahvenizi yudumlarken duvarda asılı eski bir fotoğrafta gülümseyen umut dolu bir kadın olarak da hayal edebilirsiniz. Aklımın Oyunları adlı ilk albümden sonra ilmik ilmik işlenen ikinci albümü 7 ile kollarını açmış size sarılmayı bekleyen Begüm Tarako ile konuştuk. Keyifli okumalar!
Belli ki sen hikayeleri çok seviyorsun. O yüzden dışardan bir gözle, sadece Begüm’ün hikayesi senin için nasıl?
Aslında hep aynı şeylerle uğraşıyordum. Yine çocukluğumdan beri müzikle uğraşıyorum. Sinirli bir çocuktum. Uyumsuzdum biraz galiba. Harika bir çocukluğum oldu, gençlik yıllarımda şöyle şeyler yaptım falan gibi bir hikayem yok. Çok erken çalışmaya başladım. O yüzden de biraz öyle bir gençlik hayatım olmadı. Çalıştım çalıştım çalıştım. Çalışmalarım da müzikle alakalıydı. Okudum o da müzikle alakalıydı. Aslında hep bugüne odaklıydı çünkü bir idealim vardı. İş hep daha önce geldi. Şimdi de bakınca öyle. Onu gerçekleştirmek üzere neler yapabilirim daha fazlasını nasıl yapabilirim diye düşünmekle geçti.
Baban seni evde nasıl etkiliyordu?
Çok küçüktüm. 9 yaşımdayken ayrıldı annem ve babam. Daha öncesini çok hatırlamıyorum. Babam gece çalışıp gündüz uyuduğu için çok da beraber bir şeyler yaptığımızı hatırlamıyorum. Pazarları daha çok birarada olurduk. Ama babam genel olarak müziği profesyonel olarak yapalım istemiyordu onu biliyorum. Ben gizli sınavlara giriyordum ona söylemiyordum. Kızıyordu çünkü okullarda bu hoşlanmadığım, kayırma noktasına gelen bir durumda ağlamıştım olmaz öyle diye o yüzden istememişti girmemi. 9 yaşımdan sonra da Bodrum’a yerleşti. 2007’de de vefat etti. O süreçte de 2-3 senede bir gördüm. İnat ettiğimi görünce yardımcı oldu beni tanıdığı insanlara yönlendirdi vs ama sektördeki insanlara da çok güvenmiyordu galiba. Beni emanet edebileceğini birini bulamadı heralde ki ya da uzak durmamı istediği için kasıtlı da yapmış olabilir bilmiyorum ama müdahale etmedi pek. Benim kendi evrilmemi izledi belki de. Çıkardıklarımı görmedi ama ilk albümü çalıştığım zamanlarda yaşıyordu. O zaman da çok istemedi yapmamı. O vefat edince bende de 2-3 yıllık bir depresyon oldu.
Annen destekçin miydi? Şimdi nasıl karşılıyor?
Annem de çok istemedi aslında. 17 yaşında bir ordu evinde söyleyerek başladım. Orda da trompetçi bir abimiz vardı. Solistlerinin yerine birini arıyorlardı. Annem de ben bu işlere meraklıyım ya tanıyoruz diye onlara yönlendirmişti. Annem galiba daha popüler şeyler yapmamı istedi çünkü çok güveniyordu daha fazlasını yapabileceğime. Ben de benim istediğim gibi olsun diye ısrar ettikçe sürekli engel, sürekli olmuyor’larla karşılaşıyorsun. Şimdi dinletiyorum bazen bir yere çıktığım zaman gösteriyorum ama hala onun için bir şey ifade etmiyor. Televizyonda onun bildiğim bir programda çıkmam onun için bir şey ifade ediyor ama aferin demeye başladı. Geçen gün buluştuk ben senin yaptığın müziği anlamıyorum tabii ama dinleyenler varmış aferin güzel demek ki diyor.
Niye bütün fotoğraflar siyah beyaz?
Gerçekten siyah beyaz fotoğrafı çok seviyorum. Bir de aşırıkları patlak renkleri değil pastel renkleri çok büyük kahkahayı değil gülümsemeyi seviyorum. Sınırım var. Fotoğraf koyup o kadar renkli yapınca rahatsız ediyor beni. Anısal oluyor. Şuan çekilelim siyah beyaz yapalım çok eskidenmiş gibi bir kıvamı oluyor.
İlk albüm öncesi 5 yıllık bir hazırlık sürecin var. Neler biriktirdin o zaman?
Ben doğma büyüme Kadıköy’lüyüm. Arkadaşlarım bir stüdyo açmıştı. Birlikte bir şeyler yapmaya başladık. Yarışmalara girdik Rock’n Dark İstanbul finaline kaldık. O zamanki şarkılardan ilk albümde bir tane var Doğum Günü var. Her şeye ulaşabilir olduk zamanla, dünyadaki tüm müzik arşivleri önümüze serildi mesela. Alternatif şeylere ulaşmak görmek fikrini değiştiriyor. O şarkıları 5 yıl boyunca 3-4 kere yeniden kaydettik. Ben de birilerinin emekleri boşa gitmesin diye diye birçok insanla tanışıp çalışarak değişerek hem eksiltmek istemedim hem de süreçteki iyi bulduğum şeyleri koymak istedim. Biraz karmaşık bir şey oluşturdu bir mücadeleyle geçti yani.
Çocukluktan itibaren elinde tarak,kalem şarkı söylerken, onca tohumun biriktiği bir albümü elinde tuttuğun noktaya geldiğinde, neler hissetmiştin?
Ben ikincisinde daha kendimden bir şeyler hissettim. İlkinde sevindim, çok sevindim ama pek yaşayamamıştım. Bunda yazılar da olduğu için yazılar -ki gezi dönemine denk geliyor yani hepsi yeni. Çok yoğun bir döneme denk geldiği için çıktığında kendimi karşıma aldığımı hissettim çünkü çok açıkça ve direkt yazmıştım. Şarkı yapmak için yazdığınızda belli bir kalıptan çıkamıyorsun ama düz yazdığınızda bugün hala okuduğumda bunları hangi hisle nasıl yazmışım diye başka birine bakar gibi okuyorum . Onun adına seviniyorum. Öyle bir duygu hissediyorum.
İlk albümle ikincinin sende müzikal kıyaslaması nasıl? İkinci seni daha çok tatmin etti mi?
Kesinlikle. Ben aslında daha elektronik altyapılar istiyorum. Burda biraz daha kaydırdık onu. O anlamda benim gözümde daha başarılı. Konsept bir şeyler olduğu için hikayeler, geçişler o bütünlük çok hoşuma gidiyor. Başka biri yapsaydı da çok hoşuma giderdi. O bütünlükten, müzisyen arkadaşların bütünlüğünden dolayı da. Mesela ilkinde parça parçaydı. Daha çok insan olduğu için yine güzeldi ama enerji bölüktü benim için. Burda provaları baştan beri aynı arkadaşlarla yapıp ulaştırabilince hücum kayıt gibi bir şeye denk geldi. O yüzden inanılmaz mutluyum. Üç yıllık bir farkta sanki bir adım değil ama birkaç adım ileri gidebilmişim gibi hissettim. Böyle konuşmak çirkin ama sordun diye..
7 için şarkı söyleme biçiminde de değişim var. Carmen Yeşiltepe’den ders aldığını biliyorum..
Doğru, bir fark var. Carmen çok doğru bir noktaya getirdi bu anlamda. Ben çok yanlış öğrenmiştim. Kendi başıma başladığım için seste sistemim çok yanlış bir noktaya oturmuştu. İlk albüm sonrasında tanıştık ve çok yardımcı oldu bana. Canımdır o benim.
7 tam bir roman gibi. O yazılar, görseller.. Şarkıların klipleri de enfes görüntüler içeriyor..
Serkan Murat Kırıkçı ile yazılarla ilgili çalıştık. Ben zaten hep yazıyordum ama önemle söylüyorum burda bir iddia yok. Serkan beni çok iyi yönlendirdi birkaç kitap tavsiye etti. Tam bir öğretmen gibi yolu gösterip kafana vurmadan. İlk yazdığım haliyle buraya ulaşan hali arasında ciddi bir fark oldu ama bu kelime yerine şunu koy diyerek değil de “Begüm sen buna yakınsın, şunu bi oku böyle de anlatabilirsin” diye yönlendirdi. O süreçten önce sadece Uçsuz Tango’yu yazmıştım. Sondan başa gitti zaten. Uçsuz Tango’yu sıfırdan yeniden yaptım. Çünkü o yazma sürecinde o kadar değişti ki yazmam. Aklımın Oyunları’nda da deşarj olamamıştım gezi dönemiydi ve o anların içinde kalmak burnumuza kadar dolmak aklımdaki bu fikri yapmamı sağladı. Klipler içinde Temel Hüseyin Kuru ile çalıştık. Albüm sürecinde bunlara özel şeyler olsun istiyorum demiştim. Rock’n Coke’da doğum günümde tanışmıştık hatta kendisiyle. Aslında bunlar sahne için yapılan görsellerdi sonra neden videoları da koymayalım dedim.
Ben kliplerin de şarkının ruhunu bozduğunu düşünüyorum. Bir hikaye verince ona hapsetttiriyormuşuz gibi hissediyorum. Ne düşünüyorsun kliplerle ilgili?
Sonsuz katılıyorum ben her şeyin tepside sunulmasına da karşıyım. İnsanda düşünme payı da hayal gücü de bırakmıyorsun. Her şeyi veriyorsun okuldaki ezbercilikten işte buralara geliyor. Mesela müzikte de böyle yapmaya çalıştık. Sonda uzun enstrümantal bölümler var neden çünkü o şarkı altı dakika olmak zorunda değil -ki şarkıları yayınlatabilmem için 3-4 dk olması gerekirken sonlarda fade out bile yapmadım son sese kadar. Bence biraz da senin şarkıcının söylediklerinden sonra bir durup aynı atmosferde kendi payına da düşeni alabilecek mesafen kalması gerekiyor.
Televizyonu açınca senin de sinirlerin bozuluyor mu? Hele ki hit klipleri görünce..
Evet, açmıyorum 🙂 Bence ayırmak gerekiyor. Bu da var ve bir sektör olduğu doğru. Sektöre hizmet etmeyi seçenler ve seçmeyenler var. Seçmeyenlere alternatif diyoruz biz bu ülkede. Bazen çok da alternatif olmayı seçtiği için değil de o döngüye girmek istemediği için de bunu yapabiliyor. Dolayısıyla onları berbat falan gibi uç noktada eleştirmem çünkü o da yanlış ama benim eleştirdiğim eşitsizlik ve haksızlık bu yüzden.
Sence sorun dinleyiciden mi kaynaklanıyor?
Bence her iki tarafta da. Ben bunu sektörün çok önemli insanlarına pat diye sordum. Neden bunu yapıyoruz neden bunları yapmaktan çekiniyoruz diye. Mesela biri “Aslında çekinmiyoruz ama arz talep” dedi . Onun talep dediği noktada, arz eden talebi karşılayana göre, arzı veren de talebe göre şekilleniyor . Sen yıllarca sadece alternatif müzik dinletsen sektördeki gücü bu tarafa kaydırsan dinleyici de kaydırmış olursun. Güç sektörün elinde gibi duruyor ama o da bir noktada yatırdığı paranın karşılığını almayı düşünüyor. Çünkü sektör dediğin şey matematiksel ticari bir şey. Ticaret konunun dahili olduğunda da ticari kaygılar gütmeye başlıyor ve dinlenecek şeye yatırım yapıyor. Matematik orda çok belli Amerika’yı yeniden keşfetmiyoruz.
Bizde radyo dostu şarkı diye bir tabir var mesela.
Kayıtlarda mesela mastring anına gelince ben bunu yaparsam bunu çalmaz diyor arkadaş. Burda suç kimin radyonun. Radyoda suç dinlenmenin. O kadar birbirine bağlı ki. Beraberce yapmak gerekiyor. Sen yazmazsan o sormazsa öteki çalmazsa öteki çıkarmazsa ben nereye kadar devam edebilirim? Sonra diyorlar ki müzik ne hale geldi yeni şarkı yok. Hayır yeni şarkı var yüzlerce var ama yok dediğimiz şey kolaya geliyor. Çünkü sen yazarken şuna bakıyorsun çok tıklansın, öteki en çok izlenen olsun, basan en çok satan olsun gibi hep ticarete hizmet ediyoruz.
İnat edeceksin değil mi?
Tabii. Belki yeni başlamış ve çok başında olsaydım kayabilirdim. Çünkü insan o zaman o heyecanın içinde. Biraz da egolar da daha yüksek oluyor ama sonra kafana çaka çaka hayat siniyorsun tabii. O yüzden bugün artık yapamam ama belki 10 yıl önce olsaydı yapardım.
Bu albümle ilgili neler yapacaksın?
Çok çalamadığımız ulaştıramadığımız bir döneme denk geldiği için yeni bir şeyi 2017 sularına bırakmayı düşünüyorum. Arada yeni bir klip gelecek Alaca’ya düşünüyoruz. Onun dışında akustik videolara devam edeceğiz. Bir cover istiyorum cover yaparken de farklı yöntemler kullanmak istiyorum alıp aynısını söylemenin aksine. Bu kış çalabilmek istiyorum. Karşımda seven ya da sevmeyen kim olursa olsun görmek istiyorum. Nerde olduğumu konumlandırabilmek istiyorum. O şansım da pek olmadı. Geri dönüş az olunca -olumluya da olumsuza da açığım- bana göre doğru ama doğru bir yoldan mı gidiyorum ulaştırabiliyor muyum bilmiyorum. İnsan bunu görmeyi bekliyor. Gidemeyince de göremiyorsun. Bu kışı biraz ona ayırabilmek istiyorum arada cover, akustik kayıt ya da plak olabilir.
Yazılarınla ilgili bir şeyler yapmayı düşünüyor musun?
O da pek ulaşmadı malum albüm satın almadığımız için ama itunes da indirebiliyoruz. Okuma ya da küçük oyunlar olarak tiyatrorla belki bir müzkal olarak birleştirerek paylaşabiliriz müziğimizi. Aklımda çok fikir var ama tabi bunlar hep bütçe.
Aynaya baktığın zaman kendinle ilgili ne hissediyorsun?
Üzülüyorum kendime bakınca. Kendi kendimeyken biraz hüzünlü bir halim var. Galiba başlarda agrasifliğime neden olan şeyler üzüntüme neden olmaya başladı.
Kelimelerle ilgili ne düşünüyorsun? Şarkılarında en önemli noktalardan biri de özellikle isimlerinde özenle seçildiği belli o kelimeler..
Bence kelimeler tedirginlikle yaklaşılması gereken hassas olunması gereken şeyler. Değişik kelimeleri kökenine inmeyi çok severim. Kayra diye bir şarkı yapmıştım mesela. Bir tiyatro oyuncusu vardı ismi kayraymış ilk kez orda duymuştum. Tanrının lütfu gibi bir anlamı varmış. Alaca mesela 6-7 anlamı var. Hepsi bütünde Alaca’daki sorulara gidiyor mesela bütünde. Çoğu insan onları albümün birer şarkısı gibi düşünüyor ama oysaki o hikayeden geliyor. O hikaye baştaki sorulardan geliyor. Bir bütün aslında ulaştırmak istediğim.
Boşluk hissediyor musun?
Çok. Her zaman.
Pişmanlık?
Pişman olmak için elinde bir fırsat vardır ve yapmamışsındır bence öyle bir alt metni var ama ben kırgınlıkla karşılıyorum. Çünkü benim onu yapamamı sağlayan şeyler oldu. Ha senin hiç mi suçun yok diyebilirsin ama bence yok çünkü ben bir konuyu o kadar etraflıca düşünüp zor karar alabilen bir insanım ki başka sebepler devreye giriyor.
Çok düşünüyor musun?
Çok fazla. 20 yaşımdan sonra kafa gitti.. Şimdi şimdi biraz bırakmayı deniyorum. Her şey senin kontrolündeymiş gibi hissediyorsun ama değil . Kaderci bir insan değilimdir ama bazı kırılmalara senin engel olamadığını düşünüyorum. Mesela bir albümü 5 yıl bekletip klibini geziden bir gece önce yayınlatarak bu tercihi ben yapmış olamam başka şeyler var çevrede.. Tıkanıyorsun.
Yalnız kaldığında ne yapıyorsun?
İşle ilgili müzikle ilgili yapmak istediğim şeyle ilgili çalışmadığım zaman rahatsızlık duyuyorum. Tam bir hastalık derecesinde. Atıyorum arkadaşlarınla çıkıp sohbetediyorsun ya bunu haftada en fazla birkaç kez yapabilirim çünkü bana bu “ne genişlik Begüm” gibi geliyor. O kadar zaman yok. sanki tıkanıyorum.
Son olarak umutların nasıl?
Kaybedeceğimiz çok şey var. Şu noktada tıkanıyorum: daha da kötüye gittiğini bildiğimiz bir durumdayken nasıl devam edebilirim diyorum ama bence hepimizin sarılması gereken şey en çok yapmak istediklerimiz çünkü bu iki şekilde de iyi. Birincisi en çok yapmak istediklerimiz şeyler olduğu için her zaman bize motivasyon verir, sıyrılmamızı, arınmamızı sağlar. Kaçış yolu olarak da görebiliriz bunu. Hem de en çok yapmak istediğimiz şeye odaklanırsak başka şansımız yoktur zaten. Tek bir şeyden vazgeçemeyiz zaten bence bu hayatta o da içten ama gerçekten mecbur kalmayıp gerçekten yapmak istediğimiz şeye odaklanırsak. Benimki ne mutlu ki hayattaki en büyük şansım bunu farkedebilmiş olmak. Onun üzerinde olmak. O yüzden kaçabilecek noktamla umut noktam ideal noktam mutluluk noktam en çok da kırıldığım noktam tek. Bir tane. o yüzden umudumu yitiremem öyle bir şansım yok.